Dijital çağın tam ortasında yaşıyoruz. Artık haberler, duyurular, heyecanlar, hatta krizler bile bir TikTok videosuyla, bir YouTube canlı yayınıyla dünyaya yayılıyor. İnsanlar televizyonu terk etti, gazeteleri arşivlere gömdü, billboardlara yalnızca trafik sıkışınca bakıyor. Artık kameralar cepte, ekranlar avuçta, dünyayı yönetenler ise… izlenme rakamları.
Ve işte tam bu zamanda, dijital dünyanın en çılgın isimlerinden biri, IShowSpeed – namıdiğer Speed – sessiz sedasız Türkiye’ye geldi. Milyonlarca abonesi, anlık milyonlarca izleyicisi olan bu adam, bizim sokaklarımızda dolaştı. Simit yedi, Türk bayrağını omzuna aldı, bozkurt işareti yaptı, Galatasaray formasını giydi, Beşiktaş tribünlerinde taraftarla bağırdı, sokakta çocuklarla oyun oynadı… Ve biz sadece onu TikTok kırpıntılarından takip ettik. Çünkü bu ziyaret, olması gerektiği gibi karşılanmadı. Ne bir kurum, ne bir belediye, ne bir marka bu fırsatı görebildi.
Benim için bu ziyaret bir tatil değil, bir fırsattı. Hem de altın değerinde bir tanıtım, gönüllü bir PR kampanyasıydı. Ama biz, elimizdeki altını, kum gibi avucumuzdan akıttık.
Bakın, IShowSpeed sıradan bir turist değil. O bir medya. Evet, kendi başına bir medya organı. Canlı yayınlarını dünya çapında milyonlar izliyor. Dakikalar içinde gündem yaratabiliyor. Gittiği ülkelerin yemekleri trend oluyor, sokak isimleri arama motorlarında zirveye çıkıyor. Onun bir caddede yürürken canlı yayında çektiği bir kare, bir şehrin milyon dolarlık reklam kampanyasından daha etkili olabilir.
Düşünsenize, Boğaz’da bir kayıkta Türk kahvesi içse, arka planda martılar, fonda ney sesi… Belki de Kapalıçarşı’da bir halıcıyla pazarlık etse, ya da bir Türk berberinde tıraş olsa? Bunlar yalnızca içerik değil, kültürün ta kendisi. Tanıtımın en organik hali.
Ama biz bu adamı neredeyse fark etmeden ülkemizden uğurladık. Havaalanında bir “hoş geldin” yoktu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bir davet yoktu, yerel yöneticilerden bir “gel seni Türk misafirperverliğiyle ağırlayalım” diyen çıkmadı. Oysa her biri tarihi birer fırsattı.
Biliyor musunuz, dünya dijitalleştiği kadar kişiselleşti de. İnsanlar artık reklama değil, insan hikâyelerine inanıyor. Influencer’ların önerileriyle seyahat rotaları çiziliyor. Eğer biz IShowSpeed’e İstanbul’u, İzmir’i, Kapadokya’yı doğru anlatabilseydik, onun bir dakikalık videosu yüz binlerce genç turistin bavul hazırlamasına sebep olabilirdi.
Ama olmadı. Belki farkında bile değildik.
Şimdi birileri çıkıp “aman canım ne olacak, bir Youtuber işte” diyebilir. Ama bu iş sadece bir Youtuber meselesi değil. Bu, çağın nabzını tutamama meselesi. Yeni neslin dikkatini okuyamama, değişen iletişim dillerini hâlâ billboardlara hapsetme meselesi.
IShowSpeed gibi figürler artık sadece içerik üretmiyor, dünya algısını şekillendiriyor. Biz ister ciddiye alalım, ister almayalım: gerçek bu.
Son olarak şunu da söyleyeyim; bu ziyaret her ne kadar “kaçırılmış fırsat” gibi görünse de, hâlâ geç değil. Belki bir dahaki sefer onu davet eden, ona ülkemizi rehberlik eden, onu Türk mutfağıyla tanıştıran kişi sen olursun, ben olurum, biz oluruz. Yeter ki bu defa kulaklarımızı değil, gözlerimizi dört açalım.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Teşekkürler